biraz bal, garip örgütler ve viyana üzerine..

.

36 ile 38'i karıştırdığımız zamanlarımız oluyordu kiraladığımız evlerin kapılarında. hiç farkında olmadan, kalmayacağımız evlerin kapılarını fütursuzca zorluyor, nasıl olsa içimizden biri buna dikkat eder diye de rahat davranıyorduk. zaten eski mimarilerin hayranı olmuştuk iki dakikada. caddelerin, sokakların bu kadar düzenli olması sinirlerimizi bozmuş, çıktığımız metro istisyonlarından gelen döner kokularına ise lanet okumuştuk tek celsede. kime sorsak bize türkçe cevap veriyordu bir de. ihtiyacımız olan limon için surat yapan esnaflar vardı etrafımızda. parasını teklif ettiğimiz halde hem de. ayıptı yaptıkları! aynı dili konuşuyorduk ama onlar limonu daha çok benimsediler milli değerlerden. insanlık filan hiç girmiyorum bile..


airbnb konusunda artık tercihlerimiz oda kiralamaktan, bütün evi kiralamaya evrilmişti. bu sayede bütün benliğimizle bağlanıyorduk kaldığımız eve. içindeki her malzemeyi birer annenin verdiği ceyiz eşyası olarak algılasak da, hiçbirimiz ikea'dan alınan kare sehpalara gereken değeri verememiştik. hakettikleri bütün saygıyı eşantiyon gelen kahve kupalarında kaybeden amerikan mutfağın bile yoktu saygınlığı. tek ilgi gören şey, viyana'nın ara sokaklarında bir evin mutfak dolabında duran ve üzerinden "çiçek balı" yazan bal kavanozuydu. her ihtiyacımız olduğunda orada, bize kendini sunmaya razı şekilde bekliyordu. sıcak çaylara şifa katıyordu şişmeye meyleden boğazlarımız için. kolay kullanabilmek için sıkılabilen bir şişede muhafaza edilebiliyor olmasından kaynaklıydı sanırım, bu cesareti. bunu neden bu kadar çok büyütmüştük ki gözümüzde; sonuçta baldı bu, sıkılabilen.


evimizin kapısından binanın koridolarına çıktığımızda bizi küçük bir trambolin karşılıyordu. lanet olsun, sebebi neydi ki? hayatında hiç trambolin kullanmamış bizlere yeni maceralar yaşatmak için olduğuna inandık. üzerine çıkıp zıplayabilir olmak, mimari elverişliklerin bize sunduğu bir nimetti. bunu bir kaç kez deneyimleyip kendimizi avusturya mimarisinin engin merdivenlerinde bulduk. inmek çıkmaktan daha tatmin ediyordu sabahları. bir alt katın koridorlarında, o katta yaşayanların kullanması için hazırlanmış tuvalatten üzerinde pijamalarıyla çıkan bulgar vatandaşları görüyordum bir de. işte işin ilginç kısmı da burada başlıyordu..





ev sahibimizin iç çamaşırlarını kurutma telinden toplamak zorunda kaldığımızda anlamıştık aslında garip şeyler olduğunu. çünkü koca apartmanda bizden başka bi' tek koridorda tuvalete giren bulgarlar vardı. ha bi' de 36-38 karmaşasında telefonunu kullandığım ukraynalı kadın. farkında olmadan bizi izleyen, takip eden bir güruh vardı etrafımızda. buna ne kadar tepki gösterebilirdik inanın bilmiyorum. daha ilk dakikalarda karmaşayı çözmek için destek vermiş yan binadaki kadın, dakikalar sonra kapıya gelmiş bize doğru rakamın hangisini olduğunu söylemişti. belki de sadece o yardım ediyordu sismik yanılgılarımıza. o da büyük ihtimalle avusturyalı değildi ve bu bizi binamızda bulunan organizasyon varlığı hakkında bir adım öne taşıyordu. 


nihayet evin içindeydik. oysa ki bu kadar karmaşadan sonra bizi memnun eden tek şey yukarıda da bahsettiğim gibi bal ve çaydı. sıcak; boğazlarımızdaki pası çiçek balıyla alıyor, rahatladıkça konuşuyor, konuştukça açılıyorduk viyana hakkında. binadaki organizasyon için endişelerim devam etse de, bir an önce kendimizi dışarı atıp bi' şeyler yememiz gerektiğine kadar verdik. renkli çoraplarım, antredeki portmantoda asılı kalmış ve artık üniformam olmuş turuncu montuma nazire yaparcasına evi işgal etmişti. ilk değildi bu, son olmaması için de yanımda bir düzüne daha renkli çorap vardı. viyana'yı yeniden kuşatmak için bundan daha güzel bir fırsat olamazdı, çünkü gördüğümüz muamelelerin üstesinden sadece ben ve renkli çoraplarım gelebilirdi..


dışarı bir süper kahraman edasıyla çıkacaktım artık. karşımda bunu hakeden bir şehir ve sakinleri vardı çünkü. benden beklenen de buydu ve öyle de yaptım..



..week 7 is over!

0 fikre tercüman olmuş:

Yorum Gönder

hani duşa girersin de su ısınana kadar geçen süre içinde yaşadığın üşüme vardır ya?

hahh işte o anlarda aklına takılan bir yorum olsun..